5 Ekim 2015 Pazartesi

Komşu komşu:)

İstanbul'dan yola çıkarken hayatım boyunca girdiğim en güzel denize doğru yol aldığımı bilmiyordum.Vizemizin olmasını da fırsat bilip ilk rotamızı Sakız Adasına çevirdik ve ne kadar doğru bir karar verdiğimizi gidince anladık. İstanbul'dan otobüsle Çeşmeye oradan da 2 kişi gidiş dönüş 176 TL ödeyerek Sakız feribotunda yerimizi aldık. ve yaklaşık 45 dakika sonra ve işte Sakız Adası:). Kontrol işlemlerinden sonra sizi adanın merkezindeki restoranlar bekliyor olacak. Eğer kalacak yeriniz varsa hemen yerleşin ve bir araba kiralayıp plajları gezmeye başlayın. Fazla zamanınız yoksa ve bizim gibi yaz tatili için geldiyseniz kültürel tarafı ve köyleri bir kenara atın ve kendinizi suya bırakın:)











Biz genellikle programsız tatil yaptığımız için daha önceden kalacak yer ayarlamamıştık ama Sakız'a indiğimizde Booking.com'dan hava alanına yakın olan bu hoteli bulduk ve çok memnun kaldık. 8 euro taksiye ödeme yaparak buraya ulaştık ve 2 gece 2 kişi için 100 Euro verdik. Sakız'a gelmeden önce yaptığım araştırmalarda genelde otellerinde kahvaltı yok diye okumuştum ama burada kahvaltı da var. Çalışanları da oldukça sıcakkanlı ve güler yüzlü.  Rahatlıkla gidilebilir sadece merkeze biraz uzak onun dışında biz kaldığımız 2 gün boyunca hiçbir eksiğini görmedik. Gelir gelmez araba da kiralarsanız çok sıkıntı yaşayacağınızı sanmıyorum. Gezeceğimiz yerleri tek tek işaretleyerek gönderdiler bizi otelden:) Biz ilk günümüzü merkezi gezerek biraz fazla boşa geçirdik, siz böyle yapmayın:)













sormaktan çekinmeyin. Tüm içtenlikleriyle size yardım edeceklerdir. Yaşlılar İngilizce bilmiyor ama o kadar yardımseverler ki konuşarak anlatamazlarsa çareyi çizerek anlatmakta buluyorlar:)



Bu arada yol boyunca bu minik yapılara rastlayacaksınız. Bunlar tam da o noktada trafik kazası geçirip hayatını kaybedenler için yapılan minik kulübeler. Bu kulübelere zaman zaman o kişinin yakınları gelip mum yakıyor ve su bırakıyorlar.


İkinci günümüzde ilk işimiz merkeze gidip 35euro'ya Europacar'dan araba kiralamak oldu. Biz Nissan Micra kiralayıp düştük yollara. Aslında gelmeden önce pek çok koya gitmek vardı kafamızda ama zaman kısıtlı olunca sadece birine gitmek zorunda kaldık ki sanırım o en iyisiydi...Merkezden yaklaşık 35-40 km kadar uzaklıkta Mesta köyü yakınlarındaki Ayia Dynami plajına gelmek için tabelaları takip edin. Ama olur da bizim gibi "ya yanlış yere gidiyorsak" hissine kapılırsanız yol






Tabelaları takip edip Ayia Dynami'ye geldiğiniz de sizi işte bu manzara karşılayacak. Vakit kaybetmeden otoparka ve plaja hiç para ödemeden gelebileceğiniz bu denize bırakın kendinizi. Sakız'ın hemen hemen her plajında olduğu gibi burada da beach yok ki bu da tam da benim istediğim şey:) Yanınıza şemsiye, yiyecek ve içecek almayı unutmayın. Eğer şemsiyeniz yoksa ve sabah erken geldiyseniz ağaçların gölgelerinde yerinizi alabilirsiniz. Elleriniz buruşana kadar çıkmak istemeyeceğiniz bu plajı sakın es geçmeyin. 

Kiralayacağımız arabayı bırakana kadar burada zaman geçirdik biz. Sonrasında 5 euro benzin alarak arabayı teslim ettik. Ve merkezdeki Foodlab'da yemek yedik. 13,70 Euro ödeyerek çook büyük bir pizza ve soğan halkası yedik. Eğer oraya giderseniz tek pizza söyleyin fazla fazla yetiyor. Bizim Türk kahvemiz varken Yunan kahvesini merak eder misiniz bilmiyorum ama bence denemeyin:) Sakız Adası'na gideceksiniz yiyecek ve içeceklerinden çok plajlarını keşfedin. Bir kez daha gider miyim? KESİNLİKLE GİDERİM:)






..


























5 Haziran 2015 Cuma

Bu müze başka müze

Bitmek bilmeyen soğuk havaların biraz da olsa yurdumuzu terk etmesiyle birlikte outdoor aktiviteler de gün yüzüne çıkmaya başladı. Hem gözlerinizin hem de ciğerlerinizin bayram etmesini isterseniz bildiğim güzel bir yer var. Belgrad Ormanı'nın güneydoğusunda kalan Atatürk Arboretumu burayı ziyaret edenlere tam bir görsel şölen sunuyor. Peki nedir bu Arboretum?Arboretum, bilimsel araştırma ve gözlem amacıyla yaşları ve orijinleri belli, uygun seçilmiş alanlarda yetiştirilip sergilenen botanik bahçeleridir. Ülkemizde iki adet arboretum bulunuyor. Bunlardan biri 1949 yılında 38 hektarlık bir alanda Prof. Dr.Hayrettin Kayacık'ın önerisi üzerine kurulan Atatürk Arboretumu, diğeri ise Hayrettin Karaca tarafından Yalova'da kurulan Karaca Arboretumu'dur. Atatürk Arboretumu'na nasıl ulaşacağımız ilk bakışta bizi biraz ürküttü ama yaklaşık 1 saatte toplu ulaşım kullanarak gelmeyi başardık. Üsküdar'dan motorla Beşiktaşa, oradan minibüsle Hacıosman'a sonrasında da Bahçeköy otobüsünü kullanarak buraya ulaşabilirsiniz. Giriş için 10 TL ödeyip broşürünüzü alın ve bırakın kendinizi yeşilin ellerine. Arboretumun içinde 2 adet göl,  birbirinden farklı 2000 adet bitki ve pek çok gelin damat var:) Kendinize daha sessiz bir yer arayacak olursanız büyük gölden biraz uzaklaşmanız gerekiyor. Sessizliğin ve manzaranın tadını çıkarabileceğiniz birçok ıssız köşe var burada. Banklardan birine oturun ve sadece dinleyin. Bol bol fotoğraf çekip gününüzün 3-4 saatlik kısmını bu canlı müzeye ayırabilirsiniz. Şimdiden iyi eğlenceler...

28 Mayıs 2015 Perşembe

Adaların en yeşili sensin Heybeliada

Uzun bir kış mevsiminden sonra havaların ısınmasını fırsat bilen İstanbulluların kaçmak için fırsat kolladıkları bir yer olan Heybeliada'yı keşfe çıkıyoruz.  Prens Adaları arasında en yeşili ve bence en sakini olan Heybeliada'ya Bostancı, Beşiktaş, Kadıköy veya Eminönü'den ulaşabilirsiniz. Eski Rumca'da Halki yani bakır anlamına gelen Heybeliada kızılçam ormanları arasında eşsiz bir güzelliğe sahip. Büyük Ada'nın kalabalıklığından eser yok burada. Ada'nın sokaklarında dilediğiniz gibi kaybolun. Her sokak sizi farklı bir manzarayla karşı karşıya getirecek. Ada'da Çam Limanı'na doğru ilerlediğinizde yolun sonunda sizi Heybeliada Sanatoryumu karşılayacak. Bu Sanatoryum çam ağaçlarının arasında verem hastalarının tedavisi için kurulmuştu. 1980 sonrasında hastaneye devlet tarafından gelen destek kesilince hastane ayakta kalmakta güçlük çekmiş. 2005 yılına kadar yapılan yardımlarla ayakta kalmaya çalışan sanatoryum daha fazla direnemiyor ve bir daha açılmamak üzere kapatılıyor. Sanatoryumun hemen yan tarafındaki banklarda hem soluklanabilir hem de manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Sessizlik ve manzaraya bırakın kendinizi. Unutun bir süreliğine her şeyi ve herkesi. Sonra gelin kendinize kaybolun ara sokaklarda, eski evler arasında...

27 Mayıs 2015 Çarşamba

Edirne yolcusu kalmasın

İstanbul'dan günübirlik nereye gidilir diye düşünürken çıkan fikir arasındaydı Edirne, sabah 7.30 gibi çıkıp yaklaşık 4 saatte Edirne merkeze vardık. Arabayı Selimiye Camii'nin arka taraflarında bir sokak arasına arabayı park edip turumuza başladık. İlk durak Selimiye Camii. 1568 yılında yapımına başlanıp 1574 yılında biten camii, II.Selim için Mimar Sinan'a yaptırıldı. Mimar Sinan'nın ustalık eserim dediği ve UNESCO Dünya Mirası listesine giren Selimiye Camii'ni mutlaka görün. Biz Edirne etrafında dolaşırken beyaz takım elbise, bembeyaz saçlar ve vespa ile yanımızdan geçen kişinin Selimiye'nin eski imamı olduğunu bilmiyorduk. İçeri girdiğimizde Camii'nin akustiğini gelen insanlara gösteren Nadir Ersoy birden herkesi etrafına topladı ve başladı Selimiye'nin tarihini anlatmaya. Buraya gelirseniz onu görmemeniz neredeyse imkansız. Camii gezisini bitirdiyseniz koşun ciğer yemeğe. Biz internet araştırmalarından ve daha önce gelen arkadaşlarımızdan aldığımız tavsiye doğrultusunda Aydın Tava Ciğere geldik. Bu arada Edirne halkı sıcakkanlılık konusunda kesinlikle yıldızlı pekiyiyi hak ediyor. Kime yer sorduysak gayet içtenlikle cevap verdiler. Edirne küçük bir yer. Tek gün içinde biz, Meriç Köprüsünü, Selimiye Camii'ni ve Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesini gezdik. Hafta sonu tek gün için gidilip görülecek yerlerden Edirne. Ciğer yemeden sakın dönmeyin:)

Tevfik Fikret'in İstanbul'u

Yüksekten bakın İstanbul'a ara ara çıkın tepelerine, hüznünüzü sevincinizi paylaşın onunla. Bazen de bağırın ona avazınız çıktığı kadar sonra durulun durun, nefes alın hissedin bu şehri. Burası Doğa Tepe hemen Rumeli Hisarüstü duraklarının yan tarafı. Otağtepe kadar net ve açık bir manzaraya sahip değilse de Avrupa Yakasında İstanbul'u en net görebileceğiniz noktalardan biri. Biz termosumuzu ve kahvelerimizi alıp buraya çıktık ve günümüzün yaklaşık 1 saatlik bölümünü burada geçirdik. Buradan sonraki istikametimiz Tevfik Fikret'in kendinizi bir hikayenin içinde hissedeceğiniz o büyülü evi oldu. Doğa Tepe'den buraya yürüyerek gelebilirsiniz. İçeri girdiğinizde sizi kocaman bir bahçe, masal gibi bir ev ve İstanbul karşılıyor. Bu evde kalıp şair, yazar, ressam olmamanız neredeyse imkansız. Karşınızda uzanan manzara size ilham kaynağı olmak için her an karşınızda. Aşiyan Müzesi burası , şair Tevfik Fikret’in 1906-1915 arasında yaşadığı,1945 yılından bu yana da müze olarak hizmet veren evi. Eve ilk girişte sol tarafta sizi Tevfik Fikret tüm misafirperverliğiyle karşılıyor ve hemen yan duvarda da Tevfik Fikret'in 1901'de yazdığı Sis şiirinden etkilenerek o anları tuvale yansıtan Son Osmanlı Halifesi Şehzade Abdülmecid Efendinin Sis tablosunu göreceksiniz. Sesli rehber mutlaka edinin. Ev içindeki yönlendirmeleri ve anlatılan bilgiler faydalı oluyor. Gidip görün burayı, Tevfik Fikret'in bahçesinde de bir tur atıp öyle gidin evinize:)

25 Şubat 2015 Çarşamba

Bi' gün yine İstanbul'dayız

Kelimenin tam anlamıyla fantastik bir İstanbul manzarası görmek isterseniz buraya mutlaka gelmelisiniz. Otağtepe Parkı Fatih Korusu TEMA Vehbi KOÇ Doğa Kültür Merkezi olarakta geçiyor. Biz Üsküdar'dan 14 M ile geldik buraya. Giriş için herhangi bir ücret ödemenize gerek yok. Sadece buraya gelin ve manzaranın tadını çıkarın. Burası Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü Anadolu yakasından görebileceğiniz bir manzaraya sahip. İstanbul'a doya doya bakın. Bırakın tüm olumsuzluklarını bir kenara sanki her şey bu manzaradan ibaretmiş gibi bakın. Sanki etrafınızda sizden başka kimse yokmuş gibi sanki zaman durmuş gibi bakın...

18 Ocak 2015 Pazar

Eskişehir yolcusu kalmasın

2 günlük izni fırsat bilip Eskişehir'e gitmeye karar verirseniz yapmanız gereken ilk şey buradan tren biletinizi almak Biz biletimizi 35 TL'ye aldık sabah saatlerine aldık. Pendik'te arabayı otoparka bıraktık. 2000 araçlık bir otopark ve bir alışveriş merkezine sahip olduğu söylenen YHT'nin aslında 50-60 araç alabilecek açık, her yeri çamurlarla ve çukurlarla dolu bir otopark olduğunu öğrendik. Alışveriş merkezi mi? Eminönü alt geçidinin aynısı "Gel abla geeeel" Buraya kadar "Yüksek" hayal kırıklığı...Bekleme salonuna gitmek için alışveriş merkezinden geçip sokağa geri çıkmanız gerekiyor. Küçücük bir bekleme odasında treninizin hareket saatine kadar bekleyebilirsiniz.(Tuvalet yok) Biz tren saatine yakın aşağı inip uzuuuunca bir kuyruğa girdik (yine alışveriş merkezinin içindeyiz bu arada) Bagaj ve bilet kontrolleri sonrası trene bindik. Bizim gibi boşuna emniyet kemeri aramayın çünkü yok:) En fazla gördüğümüz hız 260 km/s oldu. Bol karlı manzaralar eşliğinde yaklaşık 2,5 saatte Eskişehir'e vardık. 60 lira ödeyerek öğretmen evinde kaldık. Öğretmen evine de tren garından yaklaşık 10 liraya taksiyle gittik. Eskişehir genel anlamda ucuz bir şehir. Biz eşyalarımızı odaya bırakıp gezmeye başladık. Öğretmen evinden Migros tarafına gidip Eskişehirlilerin Pino Burger dedikleri bir hamburger yedik. Bu arada Eşkişehirliler yardımseverklikte tavan yaptıklarını bizlere gösterdiler. Adres sorduğumuz herkes, bilmese bile yolu bulana kadar uğraştı:) Biz Ocak ayında gittik ve porsuk çayında teknelerle gezme şansımız olmadı. Giderseniz ve tekne gezisi yapmak istiyorsanız mevsime dikkat edin. Bu arada mutlaka bir harita edinin. Kesinlikle çok işe yarıyor. Gezilecek yerler haritada işaretlenmişti. Biz de gece yatmadan harita üzerinde çalışıp ertesi günkü planımızı hazırladık. Eskişehir'e gitmişken çibörek yemeden dönmeyin. Herkesin szie önereceği Papağan diye bir yer olacak ama biz oraya gitmek yerine Has Kırım Çibörek'e gittik ki çocukluğumdan bu yana yediğim en lezzetli çibörekti diyebilirim. Kıyıda köşede kalmış salaş ve kendi halinden bir mekan popüler değil ki bence bu da onu daha özel yapıyor. Kışın gidecekseniz ve Eskişehir'i çok iyi bilmiyorsanız şehir içinde ulaşımı taksilerle yapabilirsiniz. Fiyatları da gayet uygun. Bu arada Uçak müzesi(kışın giderseniz uçakları görebilmek için üzerindeki karların bir kısmını temizlemeniz gerekecek:) ve Devrim arabasını mutlaka görün. İkisine de giriş için herhangi bir ücret ödemenize gerek yok. Devrim arabası tren garına çok yakın, kime sorsanız seve seve yardım eder:) Biz Devrim Arabasını son güne bırakıp oradan dönüş yolculuğumuza geçtik. Aklımda kaç tane yediğimi hatırlayamadığım çigbörekler ve Porsuk çayında tekne gezisi yapamamanın burukluğuyla Eskişehir'den ayrılıyorum. Biz giderken dereceler -10'u falan gösteriyordu sanırım ve gitmek için iyi bir gündü.