19 Mart 2013 Salı

Zürih'de 'bir' gün

Uzun zamandır planladığım ama bir türlü bunu hayata geçiremediğim Zürih planımı geçtiğimiz haftalarda başarıyla tamamlamış olmanın haklı gururunu yaşıyorum:) ilk işim THY'den gidiş dönüş 399 TL'ye Zürih biletimi almak oldu. Yanlış hatırlamıyorsam yaklaşık 1,5 ay öncesinden aldım. 15-20 gün kala da vize işlemleri için konsolosluğa başvurdum. Biz Bremen'e giderken Almanya Konsolosluğu'ndan randevu alabilmek için bankaya para yatırmıştık geçen mayıs ayında, ama İsviçre Konsolosluğu'nun bana söylediği artık böyle bir şey olmadığı. Randevu almak için mail atıyorsunuz onlarda size dönüş yaparak randevu gününüzü ve saatinizi söylüyorlar.
(detaylı bilgi için  bu linki kullanabilirsiniz.) Ben tüm evraklarımı tamamlayıp, saatimden yaklaşık 45 dakika önce konsoloslukta hazır bekledim. (Metrocity alışveriş merkezinin hemen yan tarafı konsolosluk, ulaşım metro ile de otobüsle de çok rahat.) yukarı çıkmadan önce görevliye isminizi yazdırıp, kimlikle, ziyaretçi kartınızı değiş tokuş ediyorsunuz. Ben daha yukarı çıkmadan heyecan yapıp elimdeki tüm evrakları yerlere saçtım:) Almanya konsolosluğu  baya soru sormuştu bize. Yine öyle mi olacak stresiyle yukarı çıkıp sıramı bekledim. Yaklaşık bir 15-20 dakika sonra beni aldılar ama korktuğum gibi olmadı hatta neredeyse hiçbir şey sormadılar. 150 TL'lik vize ücretini ve evrakları teslim ettikten sonra, pasaportumu almam için bana bi kart verdiler. Yaklaşık 3 gün sonra o kartla konsolosluktan pasaportunuzu alabiliyorsunuz. Kargo ile göndermiyorlar ne yazık ki, Sizin gidip almanız gerek... Sadece 2 gün için gitmeme rağmen 1 haftalık vizemin olması ise işte bu çok acı vericiydi:) Her ne kadar 2 gün için, hatta 1, yanıma çok fazla bir şey koymama gerek yok desemde yine de baya bir yüklenerek valizimi hazırladım. İşten biraz erken çıkarak metrobüs ve tramvayı kullanıp havaalanına ulaştım. Kontrollerden geçip keyifle bekleme aşamasına geldim ki işin en güzel yanı bence bu:) Kötü tarafı ise 45 dk.lık rötar. Meğer bu sadece bir başlangıçmış. Daha yeni havalanmıştık ki önce bir kadın bayıldı. Sonra da 2 adam kavga etmeye başladı. Olaylı ama kalıcı olmayan sorunlarla atlattığım bir yolculuğun sonunda Zürich Kloten Havaalanına ulaştım. Pasaport kontrolü sonrası kalabalığı takip edip, sizi havaalanının içine götürecek bir metroya biniyorsunuz. İsviçre'de olduğunuz metronun içindeki inek çanlarının seslerinden ve Heidi müziğinden apaçık belli oluyor:) Yaklaşık bir kaç dakikalık yolculuk sonrası beni bekleyen teyzeme ulaştım ve işte mutlu son:) Gece geldiğim için pek bir şey görmedim. Sabah uyandığımda annemin anlattığı bulutlu ve yağmurlu bir Zürih'e uyanacağımı düşünmüştüm ki yanılmışım. İlk işim pencereyi açıp havaya bakmak oldu, masmavi bir gökyüzü ve miş gibi bir güneş:) Karşımda ise rengarenk panjurlu evler:)  Zürih'de evler genelde ahşap ama çok iyi korunmuş ve bakımları düzgün yapılmış binalar. Gezmek için sadece tek bir günüm olduğu için Alp'lere çıkamadım, daha çok şehir turu yapıp, göl çevresinde dolaştım. Aslında Grossmünster'e çıkıp şehri tepeden izlemek bana yetti:) Bir de Sprüngli'de içtiğim o sıcak çikolata:) Dikkatimi çeken haftaiçi olmasına rağmen caddelerin fazla kalabalık olması, bizle kıyaslarsak fazla boş gerçi:) Ulaşım tramvaylarla çok rahat. Zürih'deki bir kaç banka binası tarihin izlerini fazlasıyla taşıyan bir mimariye sahip. Genel anlamda binalar geçmişi çok güzel yansıtıyor. Sanırım evlerin en güzel tarafı kiralanırken içinde tüm beyaz eşyalarınızın olması. Evet kiralar ona göre biraz yüksek oluyormuş ama söylediklerine göre çok uçuk rakamlar değilmiş bunlar. Evler güzel, çok kalabalık değil, yaya geçitlerinde yaya üstünlüğü var:) Bisikletle ulaşım rahatlığı Amsterdam kadar olmasa da yaygın, buraya kadar her şey güzel fakat pahalı, en azından bana göre pahalı bir şehir, alınabilecek tek şey çikolata, 1,39 ya da 1,50 İsviçre Frangına güzel çikolatalar var. (Yaklaşık 1.900 civarında şu sıralar.)Ben çikolata bir de dayanamayıp ayakkabı aldım:) Ve neredeyse tek günlük Zürih gezimi böylelikle sonlandırdım. Gezdiğim gün boyunca havanın güneşli ve ılık olması da benim şansım olsa gerek:) Buradan giderken üşürüm korkusuyla gidip montumun önleri açık ılık bir Zürih gününün tadını doya doya çıkardım:) Yine giderim, Alpleri ve diğer şehirleri görmek için ama şimdi aklım Roma, Venedik, Milano'da....Ama önce biraz para biriktirmeliyim sanırım:) Dönüş uçağımda yanımda yaşlı bir teyze ve eşi vardı. Şans işte bendeki:) Şarap içmek istedim ama izin vermediler:) Teyze ben 'tamam, vişne suyu içsem olur dimi' diyene kadar alkolün tüm kötülüklerini anlattı. Sonra beni fazla sevmiş olacaklar ki, önce hacı yağı sürmek istediler, sonra Karadeniz'deki meyve bahçelerine davet ettiler. Giderken de sıkı sıkı sarılıp vedalaştılar:) Ve ben de geldim böylelikle bir gezimin sonuna... Sıradaki?

17 Mart 2013 Pazar

'Burası Agora Meyhanesi'

İstanbul'da yaşayıp ertelediğimiz yerlerden biri de Fener- Balat. Bizim kısmen tamamlayabildiğimiz bu gezinin benim için en güzel tarafı, Balat'ta bulduğumuz merdivenler ve yorgunluğumuzu atıp karnımızı doyurduğumuz Köfteci Arnavut. Taksim'den Balat'a otobüsle ulaşım mevcut. Çevrede bulunan Kariye Müzesi görülmesi gereken yerlerden sadece biri. Rumca 'Khora' kelimesinden türeyip, 'şehir dışı' anlamına geliyor. Çok büyük değil fakat görülmesi gereken yerler arasında. Müze mozaik ve freskolar ile dikkat çekiyor. Girişte müzeyle ilgili kitapçık almayı unutmazsanız, çok daha bilinçli bir gezi gerçekleştirmiş olursunuz. Havanın soğuk ve yağmurlu oluşu bu turu tamamlamamıza pek izin vermedi ama Fener-Rum Patrikhanesini görmeyi ihmal etmedik. I. Dünya savaşı ile başlayıp Kurtuluş Savaşı ile biten süreçte kendisine duyulan güveni kaybeden patrikhane Atatürk tarafından yurt dışına çıkarılmış fakat gelen dış baskılar nedeni ile bundan vazgeçilmiş. Biz elimizde gezi notları ile patrikhane ararken, önünden geçip gittiğimizin farkına varmayıp geri geldik. Kapıda kim olduğuna dair bilgimizin olmadı bir adam bizi patrikhaneye yönlendirdi. Girişte büyük bir bahçe karşılıyor sizi. Patrikhane girişindeki 3 kapıdan sadece soldaki kullanıma açık.Ortadaki kapı, Mora isyanı sonucunda, isyana neden olduğu için bu kapıya asılarak idam edilen patrik Grigorios hatırasına 1821'den bu yana kapalı tutuluyormuş. İçeri girdiğimizde yoğun bir tütsü kokusu ile karşılaştık biz. Çok iyi korunmuş ve gösterişli bir patrikhane burası. Ayrıca içeride fotoğraf çekmenize de izin veriliyor. Bahçede patrikhane ile ilgili bilgi edinebileceğiniz bir ön yazı da var. Fener-Balat için programlı olursanız bir gün yeterli. Biz soğuk ve yağmurlu havanın azizliğine uğradık biraz. Tercihiniz en azından biraz daha ılık bir havadan yana olsun:) Bu arada şiirlere  ve şarkılara konu olan Agora Meyhanesini görmeyi ihmal etmeyin. Bizim bu turumuz henüz sonlanmadı ama gezip, gördüklerimiz şimdilik bunlar:)